Tarih: 01.12.2021 11:34
Kahvenin yıllar öncesine dayanan kadim geçmişi...
“ Kahve” denince akla ilk olarak sohbet, dostluk, paylaşım, sevgi ve keyif gelir. Kahve, muhabbete ve sosyalleşmeye vesile kılınan bir araçtır. Hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Huzurlu, hüzünlü, sevinçli ve üzüntülü anlarımızda kahveyi şahit tutarız. Bayramlardan kız isteme törenlerine, ziyaretlerden ikindi sohbetlerine kadar bir çok sosyal ortamda kahvenin izleri vardır. Peki, kahvenin yolculuğu nerede başladı? Kahve dünyaya nasıl yayıldı? Bir kahvenin neden 40 yıl hatırı var? İşte cevapları…
Kahve Nedir?
Kahve, aslında bir tohumdur. Kahve ağacının meyvesinde bulunur. Tropikal bölgelerde yetişen kahve ağaçlarına “ Coffe” adı verilir. Zamanla farklı dillerde “ kahve” benzeri adlar yaygınlaşmıştır. Dünya genelinde yüzlerce cinste binlerce kahve ağacı vardır. Kahvenin iki ana türü vardır: Arabica ve Robusta (Canephora). Dünya geneline yayınlan bu kahve türlerinden çok farklı kahveler geliştirilmiştir.
Kahve tohumları meyve olgunlaştığında toplanır. Ardından kahve tohumları; fermantasyon, kurutma, öğütme ve sınıflandırma gibi işlemlere tabi tutulur. İşlenen kahve tohumları kavrulur ve öğütülür. Son olarak farklı kahve türleri ortaya çıkarmak üzere farklı uygulamalarla fincanlarda damaklara sunulur.
Kahvenin Hikayesi
Kahvenin tarihi ile ilgili birçok her ülkede başka hikayeler anlatılır. Zira kahvenin keşfi ve günümüzdeki kahve formlarının ortaya çıkması yıllara dayanan bir sürece işaret ediyor. Kahvenin tarihçesi konusunda net bilgiler bulunmuyor. Yani kahvenin ne zaman keşfedildiği ilk kahvenin nerede kullanıldığı gibi kesin bilgiler bulunmuyor.
Bununla birlikte popüler efsanelere göre kahvenin keşfi ve ilk kullanımı 9. veya 10. yüzyıla kadar uzanıyor. Kahvenin kimin tarafından ve ne zaman keşfedildiğine ilişkin uzak tarih kayıtlarında güvenilir bilgiler yer almıyor. Ancak kahvenin Doğu Afrika' da ve muhtemelen Etiyopya' da ortaya çıktığı yönünde genel bir kabul vardır. Kızıldeniz' deki dönemin Yemen limanı Mokka, çiğ veya kavrulmuş kahvenin bir dağıtım merkezi haline gelmiştir. Bu bölgeden gemilerle farklı ülkelere ihraç edilen kahve tohumları dünya geneline yayılmıştır.
Günümüzde kahve, ekvatora yakın düzinelerce ülkede; ancak esas olarak 4 farklı bölgede yetiştirilmekte ve işlenmektedir. Bu bölgeler; Orta Amerika (Karayipler dahil), Güney Amerika, Doğu Afrika ve Okyanusya (Endonezya, Papua Yeni Gine, Doğu Timor ve Hawaii). Porto Riko ve Hawaii’ de de hem kahve yetiştiriliyor hem de işleniyor.
Türk Kahvesinin Hikayesi
Türkiye topraklarında kahvenin tarihi Osmanlı Dönemi’ ne kadar uzanıyor. Yemen Valisi Özdemir Paşa, kahveyi 1543 yılında İstanbul’ a getirmiştir. Osmanlı topraklarında yeni bir yöntemle hazırlanan kahve, güğümlerde ya da cezvelerde pişirilerek, farklı bir lezzete kavuşmuştur. Zamanla “ Türk kahvesi” markası ortaya çıkmış ve bu marka dünyanın prestijli kahve markaları arasına girmiştir. Osmanlı’ da kahvehaneler, keyifle sohbet mekânları olarak kurulmuştur. Mangalda pişirilen sert kahveler, keyifli sohbetlerin aracı olmuştur.
Türk kahvesinin menşei, Orta ve Güney Amerika’ da yetiştirilen Arabica türü kahve tohumlarıdır. Kaliteli kahve çekirdeklerinden harmanlanarak, özenle kavrulan Türk kahvesi, çok ince bir şekilde öğütülür. Nefis bir lezzeti olan Türk kahvesi, kalıcı bir aromaya sahiptir. Türk kahvesi, zamanla Avrupa’ ya ve dünyaya yayılmıştır.
Bir Fincan Kahvenin Neden 40 Yıl Hatırı Var?
“ Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır !” atasözü Türk kahvesi ile özdeşleşmiştir. Kahve tek başına içilirse keyif almak ve dinlenmek içindir. Bir sohbet ortamında iç ilen kahve; dostluğun, kaynaşmanın ve paylaşmanın ifadesidir. Peki, güzel sohbetleri temsil eden kahvenin ö nemini anlatan “ Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır !” atasözünün anlamı nedir?
Türk Dil Kurumu’ na (TDK) göre, bu atasözünün anlamı; “ küçük iyilik de olsa asla unutulmamalı” şeklindedir. Burada kahve ikramı, “ iyilik” olarak kabul görür. Çünkü kahve vesile edilerek dostlukların temelini atılır. Bu atasözünün bir hikayesi var:
Gel zaman git zaman Osmanlı döneminde İstanbul Üsküdar’ da kahveleri ve keyifli sohbetleri ile tanınan bir kahveci yaşarmış. Onunla sohbet eden, bir sonraki sohbeti iple çekermiş. İnsanlar uzaklardan gelerek, bu kahveciden kahve alırmış. Kahveci dertli insanların dertlerini dinler, onlara nasihatler edermiş.
Bir gün kahveciye bir yeniçeri gelmiş. Yeniçeri, dükkandaki herkese kahve ikram etmiş; ama dükkanda bulunan Rum gemi kaptanına kahve söylememiş. Hoş sohbet kahveci, yeniç erinin talebi üzerine herkese kahve dağıtmış. Daha sonra iki fincan kahve alarak Rum kaptanın masasına oturmuş. Yeniç eri bu duruma sinirlenmiş. Kahveci de yeniçeriye, “ Bu kahve benim ikramım.” demiş. Bu sözüzerine yeniçeri bir şey diyememiş.
Aradan 40 yıl geçmiş ! Rumlar Sisam Adası’ nda Osmanlı’ ya karşı ayaklanarak, isyan çıkarmış. Kahveci de isyan sırasında esir düşmüş. Kahveci esir pazarında yaşlı bir adama satılmış. Yaşlı adam, kahveciyi alarak ıssız bir yere götürmüş. Kahveci başına bir şey gelecek diye çok korkmuş. Bunu gören yaşlı adam, kahveciye, “ Sana zararım olmayacak. Bana 40 yıl önce bir kahve ikram etmiştin. Hatırladın mı? Ben o Rum gemi kaptanıyım.” demiş ve kahveciyi serbest bırakmış. Bu olay dilden dile anlatılarak, “ bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır” atasözü ortaya çıkmıştır.